Aras’tan Özelleştirmelere Tepki

Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras ‘Bodrum’da özelleştirmelerle yaşamsal bütünlük ortadan kaldırılıyor. Daha fazla betonlaşma Bodrum’un doğal yaşamını yok eder, bu kabul edilebilir değil’ uyarısında bulundu.

Aras’tan Özelleştirmelere Tepki

Başkan Aras, Karar Gazetesi’nde yayınlanan köşe yazısında özelleştirmelerle hayatsal bütünlüğün ortadan kaldırıldığını ifade ederek şöyle dedi:

“Özelleştirme Bodrum için; kurdun, kuşun, böceğin, ağacın, çiçeğin, insanın… sahip olduğu topraklardan dışlanması demek. Betonun ve rantın toprağın yeni efendisi olması demek. Bir yaprak kadar faydası olamayacakların hüküm sürmesi demek.

Zincirsiz, biçimsiz, dokusuz “Megalopolis” özelleştirmelerle kendini dayatıyor. “Doğa ile toplum, maddi olan ile manevi olan arasındaki ayrım aşındırılıyor.”

Bu bir yeniden paylaşım, bu resmen evrensel bir konsensüs gibi işleyen emperyalizmin başka bir biçimi. Bugün “mülk Allah’ındır” diyenler mülkü talan etmekten geri durmadı, “görünmez el”e tapanların sancağında birleştiler.

Hedefleri kâr ve kâr için bütün canlı yaşamını ortadan kaldırmak. Bodrum da bu yok oluşun bir parçası. Yani özel mülkiyet anlayışının ve üretim ilişkilerinin geldiği nokta bize “finish” çizgisini gösteriyor.

DAHA FAZLA BETONLAŞMA BODRUM’UN DOĞAL YAŞAMINI YOK EDER

Daha fazla betonlaşma Bodrum’un doğal yaşamını yok eder; bu kabul edilebilir değil. Halihazırdaki durum bile bunun aşılması gerektiğini çok net gösteriyor. Oysa kırla ilişkili kentsel doku karşıtlıkları da ortaya çıkarır. Bu haliyle doğa, sürdürülen eylemin etkisinden olduğu kadar tahakkümünden ve sahiplenmeden de kurtulur, daha doğrusu bu etkilerin dışında kalır. Özgür kalır. Özgül kalır. Artık değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 9 Ocak 2019’da Beştepe’de düzenlenen ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde Yerel Yönetimler Sempozyumu’nda yaptığı konuşmasında dikey mimariye karşı yatay mimari çağrısı yapıyor “Aksi taktirde ortaya çıkacak sosyal maliyet, bu modelin yükleyeceği maddi bedelin çok üzerinde olacaktır” diyor ve şöyle devam ediyordu: ”Denizlerimizin kenarlarında, orman alanlarımız, buraları betona, toprağa çevirme gayreti içinde olanlar var. Ya şu para var ya, nelere muktedir. Bu kapitalizm nelere muktedir. Orman morman ne var ne yok kesiyor, atıyor, götürüyor. Doğa şöyle olmuş, böyle olmuş umurunda değil.”

Cumhurbaşkanı haklı; ama şikayet ettiği şey kendi eseri… Bodrum yaklaşık 20 yıldır ama özellikle de son 4 yıldır yeni rejime eşlik eden bir yok oluşu yaşıyor. Bu yok oluş, zamanın ideolojisiyle de yek-vücut oluyor. Bu özelleştirmeler; Bodrum’un doğa-insan dengesini daha başından itibaren sarsıyor ve tarihsel geleceğini ortadan kaldırıp, toplumsalın yerine bireyseli, parayı ve rantı koyuyor. Birilerinin para akladığı, para devşirdiği, para yarattığı, paraya taptığı… bir “çekim merkezi”ne dönüştürüyor.

Bunu yaparken “barbarlık” düzeyinde bir sömürünün ve tahakkümün inceliklerini sergiliyor. Yeni caziple tarihsel miras dahil; geleceğe, geleneksel öğelere topyekûn bir saldırı söz konusu. Tarihsel özgürlük ve özgüllük yitip gidiyor. Yeni cazip, tarihe saldırıp kemirirken geleceği de ortadan kaldırıyor.

Bodrum başta olmak üzere neredeyse tüm ülke kibirli bir kişisel hukukun uygulama alanı, sahnesi; özelleştirmeler de servet yaratmanın, aktarmanın, birikim rejiminin kaldıracı oldu. Bodrum bu kişiselleştirilmiş hukukun eliyle parsel parsel özelleştiriliyor, satışa çıkıyor. Bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya bir kibrit çöpü yetiyor… 

“Bodrum’un Ortakent Mahallesi’nde, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile imara açılan 1 milyon 100 bin metrekarelik hazine arazisi ile ilgili Bodrum Belediyesi’nin açtığı dava sonuçlandı. Danıştay, yürütmenin durdurulmasına karar verdi.”… evet tüm doğal bileşenlerle birlikte yürüttüğümüz mücadele sonuç verdi ve yürütme durduruldu.

Başlattığımız toplumsal mücadele ve adalet mücadelesinin bir süre önce püskürttüğü bu talan hukuku; kişisel hukukun kinci sürekliliği içinde yeni yöntemlerle ikmal alanları oluşturdu ve yeniden saldırıya geçti.

Bunun en canlı örneği de Ortakent... Burada tek tek Ortakent’i nasıl bir betondan cehenneme çevirmek istediklerini tasvir edebilirim veya içerisinde neler olacağını, nelerin yapılacağını anlatabilirim. Ama meselemiz bu değil; ne yapacaklarının açıkçası zerre kadar önemi, anlamı yok. Önemli olan kamu malına çökülmüş olup, canlı yaşamına kastetmiş olmalarıdır.

Ortakent’i plan değişikliğiyle yeniden satışa çıkaranlar meşru mücadelelerin ve yasal kazanımların ne anlama geldiğini elbet biliyor; ama mafyalaşmış bir özel mülkiyet anlayışı iliklerine kadar işlemiş olacak ki her şey yok sayılıyor. Yok etme üzerine kurulu bir anlayıştan gerekli adaletin sağlanması ve meşruiyet hususunda herhangi bir adım beklenmesi yanlıştır…

Bakınız henüz çok yeni Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik değişikliği ile Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’nin bazı maddeleri değiştirildi. Bu kaçıncı değişiklik… Sermaye için sanki bir formalite gibi işleyen bir hale dönüştü yönetmelikler. Yürürlüğe girdiği günden bu yana 16 kez kısmi, 6 kez de tamamen değiştirilen bir yönetmelik söz konusu. Yeni değişikliğe göre ise” ÇED süreçlerinin belli aşamaları ortadan kaldırıldı, projenin etkileri uygulanacağı alanla sınırlı tutuldu, sermaye için gerekli her şey yoluna kondu. Ve bir de “meslek ve ekoloji örgütleri gibi kurumların söz hakkının engellenebileceği” belirtildi.

Ortakent için dayatılan yeni “saldırı planı” da kişisel hukuka, yönetmeliklere uygun görünebilir ama o meşruiyeti yoktur. Bu saldırı da Bodrum’un mirasını ortadan kaldırma, kentsel bütünlüğü sadece ticaret merkezi ve konut olarak görme eğilimindedir.

Bodrum’da ya da başka bir yerde özelleştirme üzerine insani bir refah, değer ya da uygarlık inşası mümkün değildir. Bir sömürü sisteminden geleceğin kamusalı çıkmaz. Hiçbir özelleştirme yararlı olamaz.

Rejimin Bodrum’da özelleştirmeler üzerinden geliştirdiği, bütün kamusal değer ve kurumları imha eden oligopol piyasa karakterinden vazgeçilmesi sadece Bodrum için değil, insanlığın ortak mirası, dünyayı paylaştığımız diğer canlılar için de bir zorunluluktur. Bugün aşikâr ki özel mülkiyetin, özelleştirmelerin sebep olduğu adaletsizlik ancak onun ortadan kaldırılmasıyla sona erdirilebilir. Karşımızda duranlarla bir uzlaşı mümkün değildir; ya yaşamın tarafında olursunuz ya da yok oluşa, yok edilişe ortak.”