BİR HAKİM’İN KALEMİNDEN, BODRUM’DA HAKİM OLMAK…

1954 yılında intihar ederek hayatına son veren, Bodrum’u sarsan acıklı sonu bir...

BİR HAKİM’İN KALEMİNDEN, BODRUM’DA HAKİM OLMAK…
1954 yılında intihar ederek hayatına son veren, Bodrum’u sarsan acıklı sonu bir türkü ve filme de konu olan, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kadın hâkimlerinden Fatma Mefaret Tüzün'ün hikâyesi ve 2013 yılında Bodrum Hakimi olmak, hakim Aslıhan Limon’un kaleminden HUKAB dergisinin son sayısında yer aldı.

Hakim Aslıhan Limon’un "Hukuk Adamları Birliği"nin yayın organı olan ve Türkiye genelindeki Hakim ve Savcılara ulaşan HUKAB dergisindeki bu güzel yazısını kendisinin de iznini alarak Bodrumlularla paylaşmak istedik.

Buyurun, bir hakimin kaleminden Fatma Mefaret Tüzün'ün hüzünlü hikayesi ve Bodrum Hakimi olmak;


"Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin, senden öncekiler de böyleydiler, akıllarını Bodrum'da bırakıp gittiler..."
(Halikarnas Balıkçısı)

BODRUM HÂKİMİ

Bodrum Hâkimi, Türk sinemasının sultanı Türkan Şoray ve Yeşilçam’ın yakışıklı jönlerinden biri olan Kadir İnanır'ın başrollerini oynadığı, yönetmenliğini Türkan Şoray'ın yaptığı 1976 yapımı bir filmdir. Romantik içerikli bu filmin konusu, gerçek hayatta yaşanmış hazin bir olaya dayanarak, Bodrum’un Çiftlik Köyü’nde yaşayan “çelik” lakaplı, Ege’nin yerel aşığı Mustafa Bacaksız tarafından yazılıp bestelenen bir türküden alınmıştır. Türkü ve dolayısıyla film, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kadın hâkimlerinden, aslen Kütahya Tavşanlılı olan ve 1951'de atandığı Bodrum'da 1954 yılında nedenleri kesin olarak günümüzde de açıklığa kavuşturulamamış ve çeşitli yorumlara konu olmuş bir şekilde intihar eden Hâkim Fatma Mefaret Tüzün'ün öyküsünü zemin almaktadır.

Bodrum halkından edinilen bilgilere göre, keşiflere at sırtında gidip gelen hâkim hanım, cesurluğu ve girişimciliğiyle kısa zamanda Bodrum halkının sevgisini kazanmıştı. Ani ölümü yöre halkında şok etkisi yaratan Fatma Mefaret Tüzün’ün ölüm sebebine dair farklı rivayetler bulunsa da, en muhtemel neden, hâkim hanımın, Bodrum'da bir gence idam cezası verdiği ve bunun üzerine bu gencin ağabeyinin, onu, Turgutreis'in karşısındaki Çatal Adası’na kaçırdığıdır. Bundan çok etkilenen Mefaret Hanım da bu olayı gururuna yediremeyerek kendisini öldürmüştür.

Çok sevdikleri hâkimlerini mısralarda yaşatmak isteyen Bodrum halkı, "Bodrumlular erken biçer ekini, feleğe kurban mı gittin Bodrum Hâkimi… Hâkim hanımın memleketi Kütahya Tavşan, hâkim hanım sen eyledin bizleri perişan…" şeklindeki cümlelerden oluşan ve yıllardır dilden dile dolaşan o meşhur türküyü günümüze kadar taşımışlardır.

1950’li yıllarda Bodrum Hâkimi olmanın ne demek olduğu, belki de bu samimi sözlerle ifade edilmiştir bu türküde… Bu hazin öykünün üzerinden yarım asır’ı aşkın bir zaman geçtikten sonra da “Bodrum’da hâkim olmak” vardır hayatta… Vardır var olmasına da acaba günümüzde ne ifade etmektedir Bodrum’da Hâkim olmak'..

Türkiye’nin sosyal, ekonomik, turistik ve kültürel açılardan gözbebeği olan Bodrum, kültürler buluşmasının yaşandığı bir efsane şehirdir. Her ne sebeple olursa olsun, yolu bir şekilde Bodrum’a düşenlerin, gelecek hayallerini süsleyen bu şehir, insanın belleğinde öyle bir tat bırakır ki, o çok bilindik tatlara benzemeyen bu duyguyu bir daha, bir daha yaşamak ister insan…

Bodrum’a ilk kez gelenler için, Yokuşbaşı Mevkii’nde başlar kendini rüyada hissetmek… Doğanın en güzel hâllerinin, en ince ve kusursuz ayrıntılarla bezenip, birbiriyle bütünleşerek ayaklarının altına serildiğini görmek yeter, Tanrı’nın yeryüzüne lûtfettiği cennetine âşık olmak için…

Bodrum’da hâkim olmak; halka adalet hizmeti sunmanın verdiği meslekî haz yanında, ruhu dinlendirmek için, Halikarnas Balıkçısı’nın diktiği yetmişbeş yıllık okaliptus ağacının altında oturup, Bodrum Marinada süzülen martıları seyretmektir… Bodrum’da hâkim olmak, iki katlı, beyaz evlerin çevrelediği dar sokaklardan geçip giderken, begonvil çiçeklerinin renkleriyle sunduğu görsel ihtişam ile içinize çektiğiniz deniz kokusunun harmanlanıp, sizi günün stres ve yorgunluğundan alıp götürmesidir… Yeryüzünden uzaklaşmaktır Bodrum’da olmak. Bodrum’da yaşamaktır, Bodrum hâkimi olmak ve Bodrumlu olmaktır, Bodrum’da yaşamak…

Bodrum’da hâkim olmak; karanlık Ortaçağ dönemi şövalyelerinin yaşamlarını tükettiği ve Dünyanın yedi harikasından biri olan Mausoleum'un taşlarından var ettikleri, gecesi gündüzü farklı ambiyansa sahip olan Bodrum Kalesi’nin ilk ziyaretiyle bu büyüye kapılmaktır. Belki de, Dünyanın “yaşayan müzecilik” anlamında sahip olduğu sayılı müzeleri arasında yer alan Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’ni gezmektir ve yolculuk etmektir, umutlarını Anadolu kıyılarında batarak kaybetmiş antik çağ gemicilerinin yaşadığı zamanlara…

Hâkim olmaktır, Bodrum’da hâkim olmak… Yapılması gereken duruşması, tutulması gereken nöbeti, yazılması gereken kararı olmaktır… Çalışmaktır, üretmektir, adliyedeki odanızın penceresinden görünen Bitez Koyu’na bakıp ruhunuzu arındırırken… Deniz yoluyla ulaşılan, akvaryumu andıran gizli koylarda keşif yapmaktır… Kâh Çatal Adası’na, kâh Göltürkbükü’ne, kâh Gümüşlük Koyu’na gitmektir Bodrum’da keşfe çıkmak… Bodrum’da hâkim olmak; yaşamayı öğrenmektir işle birlikte, hayatı ıskalamadan…

Bodrum’da hâkim olmak, meslektaşlarla sohbet eşliğinde yediğiniz öğle yemeğinin ardından, koyu bir muhabbete koyulmaktır, bol köpüklü Türk kahvenizi birlikte yudumlarken… Birlikte vakit geçirmek adına, keyifli bir akşam yemeğine konuk olmak ya da Pazar kahvaltılarında buluşmaktır zaman zaman… Keyiftir sohbetler, dostluktur ilişkiler, samimidir dertleşmeler…

Bodrum'da yaşamak, türkülere konu olmuş Bitez Yalısı'nda yürüyüş yapmak için hayattan çaldığınız eşsiz an'ın hiç bitmemesini dilemektir ve Yalıkavak'ta balık yemek için ayırdığınız vakittir, en tatlı kaçamağınız... Bodrum'da yaşamak, yüzellidört yıl önce en yüksek mevkiiye kurulmuş ve makûs talihinin değişmeyeceğine inanır gibi boyun bükmüşçesine ama yine de mağrur edasıyla duran yel değirmenlerini seyretmektir gün be gün… Yaz aylarında Mavi Yolculuklara misafir olmak, Bitez Dondurmacısı'na günde üç kez uğramak, güneşin, denizin üstünden nazlanarak doğuşunu seyretmektir Bodrum'u yaşamak…

Bodrumda olmak, baharla birlikte doğaya konuk olan limon, portakal ve mandalina çiçeklerinin kokusuyla uyanmaktır mutlu bir güne… Kuşların söylediği şarkılar eşliğinde yapmaktır sabah kahvaltınızı… Konuklarınıza "Bodrum Mandalinası Gazozu" ikram etmek ve kışın turunç reçelinin sunduğu lezzet şöleninin sofralarınızı şenlendirmesidir Bodrum'u yaşamak…

Yaz demek özlem demektir Bodrum'a, özlemektir, sabırla beklemektir, bayram şekeri almaya gelmiş çocuklar gibi şekerini alınca Bodrum'u terk edeceğini bildiğiniz yabancıların gidişini… Kış demek, size kalması demektir sevgiliniz olan bu şehrin… Nihayet baş başa kalmaktır Bodrum'la…

Bodrum'a sadece sekiz mil uzaklıkta olan ve yıllardır tanıklık ettiği şanlı tarihi, bugün tarihi sorgularcasına küskün ve bir o kadar da hasretle Bodrum'a bakan İstanköy'ümüzün, artık Kos Adası olarak anılır olmasını ve bir yabancıya teslim oluşunu içten içe yadırgamak ve bu yabancının ışıklarının, deniziyle vals ettiğini izlerken duyduğunuz meczup kıskançlıktır Bodrum'a teslim olmak…

Bodrum'da hâkim olmak, Bodrum'da yaşamaktır; Bodrum'da yaşamak, Bodrum'u yaşamaktır aslında… Yaşamaktır yaşamasına da, anlatamamaktır enine boyuna… Birisi anlatılsa, onlarcası eksik kalır… Belki de Halikarnas Balıkçısı'nın kaleme döktüğü şu sözler tercüman olur duygu ve düşüncelerimize, hoş, Bodrum'u Halikarnas Balıkçısı'ndan daha iyi kim anlatabilir ki...

"Burası engin göklerin ülkesidir. İçten gelen bir türküyü kapıp koyverin, uzaklaştıkça türkü gökte masmavi olur... Işık burada yalnız karanlığı aydınlatmakla kalmaz, aydınlattığı şeyi değiştirir ve görülen bir şiire çevirir. Başka yerde nur içinde yatılacağına, burada nur içinde yaşanır... Yıldız kalabalığına engin gece dar gelir... Hele ay ufuktan bir görüne koysun, evren bir peri masalına döner."