Küresel Düşünüp Yerel Davranabilmek!

Küresel Düşünüp Yerel Davranabilmek!

Bodrum’a yerleşeli 12 yıl olmuş.

Zaman su gibi akıyor ve hayat çok acımasız!
    
Burada yaşayan, dışardan gelmiş insanların büyük çoğunluğu gibi ben de yaşamımın geri kalanını, emekliliğimi sakin, huzurlu bir yerde geçirmek güdüsüyle geldim Bodrum’a.
    
Kuşkusuz iklimi, ulaşım olanakları, yaşlandıkça daha çok ihtiyaç duyacağımız sağlık kurumları, sosyal yaşamın canlılığı Bodrum tercihinde etkin oldu.
    
Daha önceleri de birkaç kez geldiğim Bodrum’ da yaşayan insan profilini de çok farklı düşündüğüm, benim yazın ve düşün yaşamıma katkısı olacağı fikri de önemli rol oynadı.
    
Yerleştiğim ilk günden itibaren de olabildiğince Bodrum’un sosyal, kültürel, sanatsal ve siyasal yaşamının içerisinde koşullarım ve zamanım elverdiği ölçüde yer almaya çalıştım.
    
Ama gördüğüm o ki; Bodrum hiç de dışardan görüldüğü gibi değil.
    
Hele de magazin sayfalarında yansıtıldığı gibi hiç değil.
    
Bodrum’un görünen ve gösterilmeye çalışılan o renkli yüzünün ötesinde bir de öteki yüzü var, çoğumuz tarafından bilinmeyen.
    
Ülkenin farklı coğrafyalarından iş için gelip kendi gettolarını oluşturmaya çalışanlar olduğu gibi, metropollerin o ışıltılı, bir o kadar yorucu ve yıpratıcı ortamından sıyrılıp, Bodrum’da huzuru bulmaya gelenler de var.
    
Ancak ne o yoksul kesimde yaşayanlar, ne de kendine yeni ve yeniden bir dünya kurma hevesiyle Bodrum’a gelenler Bodrum’a özgü yerel bir kültürün parçası olamadılar.
    
Çünkü Bodrum da hala değişik yörelerden gelip, buraya yerleşmiş insanlar arasında oluşmuş yerel bir kent kültürü yok.
    
Kimilerinin bedeni burada olsa da aklı hala o büyük kentlerin insanları tüketen toplumsal ilişkilerinde kalmış.
    
Yani küresel düşündükleri için yerel yaşayamayan kent soylular, bu ikilem içerisinde ortak bir kent kültürünü benimsemedikleri gibi, böyle bir kültürün oluşmasına katkı da sunamıyorlar.
    
Birçoğu da bunalım takılıyor, eline bir fırça alan ressam, iki satır manzume çiziktiren şair, birkaç kişisel gelişim kitabı okuyan yaşam koçu, üç beş felsefe kitabı karıştıran filozof olduğunu sanıyor.
    
Kuşkusuz gerçek sanatçıları bu tanımın dışında tutuyorum.
    
Ama şu da bir gerçek; sanatta aşılması geçen çıtayı aşanlar da kendilerini ulaşılmaz sanıyor, kibir belasından kurtulamıyorlar.
    
Dışardan gelip yerleşenler ve Bodrum’un genel insan profili üzerine bu kısa tespiti yaptıktan sonra asıl kendilerini Bodrum’un sahibi sanan yerli kesimle ilgili bazı şeyler söylemek gerek.
    
Küresel dünyada, sınırların ortadan kalktığını, ulusal değerler kadar, evrensel değerlerin de önem kazandığını görmezden gelenler hala koyu milliyetçilik düzeyinde “yerlicilik“ yapmaya devam ediyorlar.
    
Üstelik de demografik yapıdaki altüst oluşla neredeyse nüfusun dörtte üçü dışardan gelenlerden oluşmasına karşın, tüm yönetim ve temsil noktalarına ısrarla ve inatla yerli kesimden kişilerin gelmesini istemenin başka izahı olabilir mi?
    
Doğaldır ki bu yabancı düşmanlığını tüm Bodrumluların yaptığını söylemek doğru olmaz. Ama gerek sosyal yaşamda, gerekse siyasette, özellikle de temsil noktalarında yerli çoğunluğunun varlığını hiç kimse inkar edemez.
    
Kendini aydın sanan, demokrat olduğunu iddia edenlerde bile bilinç altına sızmış bu “dışarlıklı” yaklaşımı ister istemez Bodrum da bir ortak kent kültürünün oluşmasının önünde de en büyük engel teşkil ediyor.
    
Oysa Türkiye’nin ve hatta dünyanın mozaiği durumuna gelmiş Bodrum’da bunu bir zenginlik olarak görmemiz gerekirken, bu tanımlar üzerinden bir ayrımcılık ne Bodrum’a, ne de Bodrum insanına yakışmıyor.
    
Değişen, gelişen ve çelişen dünyada ülkemiz ve dolayısıyla Bodrum da bu gelişmelerden etkileniyor.
    
Her konuda küresel düşünmemiz gerektiği gerçeği bir yana, yerel davranmak ve yerele uygun bir yaşam sürdürmek zorundayız.