Türkiye'de Basın Ne Kadar Özgür?

Ayhan Ongun Yazdı; Türkiye'de Basın Ne Kadar Özgür?

Türkiye'de Basın Ne Kadar Özgür?

Basının toplumu etkileme gücünü bilmeyenimiz yoktur.

Aslında etkilemekten çok, yönlendirme, algı yaratma işlevi daha öne çıkıyor.

Birkaç gazete, dergi ve televizyon dışında, özellikle de ulusal medyanın tamamına yakını sermaye ve iktidarın güdümüne girmiş durumda.

Doğal olarak da burada yazan, haber yapan gazeteci ve yazarlar; ait oldukları kurumun izlediği, amaçladığı hedeflere yönelik yayın yapmak zorunda kalıyorlar.

İçinde bulunduğumuz sosyal ve siyasi koşulların bir dayatması diyebiliriz.

Asıl önemli olan ve üzerinde durulması gereken konu, okuyucuların tavrı.

Medya kuruluşları ve orada çalışanların yanlı tutumlarını ticari kaygılarla izah etmek mümkündür.

Peki! okurun bu tarafgirliğini, takım tutar gibi fanatik tavrını neyle izah edeceğiz?

Hangi okur, müthiş bir özveriyle ve inatla takip ettiği medya kuruluşuyla ilgili ayrıntılı bir araştırma yapmıştır?

Örneğin, tirajı en yüksek gazetelerden birinin, vitrindeki köşe yazarlarına çok yüksek maaş ve transfer ücreti öderken, işin mutfağında çok zor koşullarda çalışan basın emekçilerine karşı nasıl bir ücret politikası uyguladığını hiç merak ettiniz mi?

Yazdığı bir haber ya da görevi gereği yaptığı iş nedeniyle yargılanan, tutuklanan çalışanına avukat bile tutmadığı gibi daha sonra görevine son verip, özlük haklarını vermediğini biliyor musunuz?

Bunları bilmemeniz çok doğal, ama her gün takip ettiğiniz, gözü kapalı her yazılana, söylenene inanıp, savunduğunuz yayın organının sahipleri kimdir, kimlerle işbirliği yapar, kimlere hizmet eder, araştırmanız gerekmez mi?

Beğeniyle yazılarını okuduğunuz bir köşe yazarının her yazdığını mutlak doğru kabul etmek yerine biraz olsun üzerinde soruşturmak, önyargısız değerlendirmek, yanlış bulduğunuz konularda eleştirmek daha doğru olmaz mı?

Ama görülen o ki; ayrımsız okuyucuların büyük çoğunluğu, duymak istediklerini yazanları okuyor.

Oysa gerçek her zaman bizim istediğimiz gibi olmayabilir.

Benim gazetem iyidir, benim yazarım doğruları yazar! saplantısından kurtulmadan ne yazılanları, ne de çevremizde gelişen olayları doğru anlamamız mümkün değildir.
Aklınız, mantığınız kabul etmese de, duygularınızın esiri olup, kendi takip ettiğiniz gazete ya da yazarın her yanlışına, hatasına bir bahane aramak daha büyük bir yanılgı değil midir?

Basın tarihimizde öyle ilginç örnekler vardır ki; inanması güç gelgitler, geri dönüşler, ihanetler, ihbarlar şimdi bizi daha ihtiyatlı olmaya zorluyor.

Bir yanda canı pahasına doğruları yazmaktan vazgeçmeyen, miras olarak geriye ödenmemiş faturalar bırakan yurtsever basın emekçileri, anlamsız gerekçelerle cezaevinde tutulan gazeteciler; diğer yanda milyon dolarlık kaçak villalarda keyif sürenler. Lüks ve ihtişam içerisinde sözüm ona muhalif yazarlar!

Oysa iletişim çağında bilgiye ulaşmak hiç de zor değil.

İstediğimiz her konuda, her yayın organıyla ya da kişiyle ilgili tüm bilgilere anında ulaşabiliyoruz.

Ama bazen önyargı gözlerimizi görmez, kulaklarımızı duymaz ediyor.

Ama’lı, fakat’lı mazeret üretmeye bayılıyoruz.

Haksızlığın, hukuksuzluğun, eşitsizliğin, ayrımcılığın aması, fakatı olmaz.

Hangi düşüncede olursa olsun, hangi yayın organında yazarsa yazsın, yanlış yazana yanlış, çalana hırsız, toplumu aşağılayana arsız, kendini yüceltmeye çalışana hadsiz diyebilmeliyiz.

Kuşkusuz bu çelişkilerin, yanlış bakış açısının en orta yerinde siyasetçiler ve siyasi partilerin olduğunu da unutmamak gerekir.

Bir ülkede siyaset kirlenmeye görsün.

İktidara hakim zihniyet egemenliğini sürdürmek, iktidar olmak isteyen muhalefet etik dışı her yola başvurmaktan geri durmuyor.

Durum böyle olunca da toplumu etkileme de en etkili kurum olarak medyayı kendi güdümlerine almak gibi bir yola başvuruyorlar.

Öte yandan büyük sermaye grupları da mevcut sömürü düzenini sürdürebilmek, daha çok kar elde edebilmek için en kolay, siyaset kurumuna müdahale ediyorlar.

Sermaye-siyaset-medya üçgeninde oynanan kirli oyunları görmezden gelerek doğruları bulmak elbette mümkün değildir.

Acımasız sermaye, iktidara odaklanmış siyaset ve bu iki kurumun gölgesindeki medya; ister istemez bu yapay gerçekliğe göre şekil alıyor.

Bu kirli ortamdan uzak, her türlü zorluk, yasak ve engellemelere karşın bağımsız yayıncılık yapmaya çalışan yerel basının içinde bulunduğu durumu biliyoruz.

Aslında içinde bulunduğumuz felaket günlerinin sonunda oluşacak yenidünya düzeninde dijital medya ve yerel basın daha önemli hale gelecek olsa da, uluslararası sermayeyle bütünleşmiş medya kartelleri sonuna kadar direnecek gibi görünüyor.

Ancak şu bir gerçek, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Objektif yayıncılık için önce bilinçli ve objektif yorumlar yapabilen okura ihtiyaç var.

Barış içinde yaşanası bir ülkede sağlıklı günleriniz olsun.