Festivallerin Yapıldıkları Kentlere Katkısı

Festivallerin Yapıldıkları Kentlere Katkısı

Sanayileşmenin gerilediği, tarım sektörünün yok edildiği, köylülüğün ortadan kalktığı, işsizliğin ve yoksulluğun arttığı ülkemizde toplumun büyük bölümü halinden memnun değil.

İktidar gündemi değiştirmek, tepkileri azaltmak, bir ölçüde vatandaşın gazını almak için günübirlik uygulamalar ya da göstermelik tedbirler ve geçici politikalarla oyalamaya çalışsa da halkın sabredecek takati kalmadı.

İktidardan beklediğini alamayan yurttaşların son bir umutla sarıldığı yerel yönetimlerin de halkın sorunlarının çözümüne ilişkin ekonomik imkânları hayli sınırlı. Hatta birçok belediye borç batağında çırpınıp duruyor.

Bu durumda ilk akla gelen tasarruf tedbirleri olsa da, sürekliliği olan kimi hizmet ve faaliyetleri de yapmak zorundalar.

Öyle sanıyorum yerel yönetimler için de tasarruf denince ilk akla gelen alan; kültür, sanat ve spora yönelik harcamalar.

Oysa gerçek anlamda takvime bağlanmış, ciddi bir planlama ve organizasyonla yapılan kültür, sanat ve sportif etkinlikler; yapıldıkları kentin ekonomisine çok büyük katkı da sağlarlar.

Ama kimi yöneticilerin salt egolarını tatmin veya kimilerinin gönlünü hoşnut etme adına yapılan festival, şenlik türü halktan kopuk etkinlikler kent ekonomisine hiçbir katlı sağlamadıkları gibi belediyeye önemli bir yük getirmekte.

Bu söylediklerimin dışında çok az da olsa sivil inisiyatifler ve kanaat önderlerinin, kent aydınlarının öncülüğünde yapılan, kentin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısına çok büyük destek sağlayan, ortak kent kültürünün oluşmasına katkı koyan organizasyonlar da yok değil.

Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen Altın Koza Film Festivalini takip etmeye çalışırken edindiğim izlenimleri paylaşmak istedim.

Her ne kadar yeni başkan Zeydan Karalar’ın girişimiyle Altınkoza adının yeniden festivale verilmesi tek başına olumlu bir gelişme olsa da, ne yazık ki bu yıl da festival otel lobilerinin ve sinema salonlarının dışına taşamadı.

Birkaç Açıkhava konseri yapılsa, bir açılış korteji düzenlense de halkta bir festival heyecanı, coşkusu ne yazık ki, yoktu.

Yaşar Kemal, Yılmaz Güney isimlerinin biraz daha öne çıkması, Çukurovalı sanatçıların çağrılı olması, daha evrensel değerlere yönelinmesi elbette önemlidir ama yeterli değildir.

Her şeyden de önemlisi Altın koza yönetimine Menderes Samancılar, Nebil Özgentürk gibi Adanalı sanatçıların getirilmesi geleceğe ilişkin umutlarımızı artırdı.

Tüm bu gelişmelere karşın bir Portakal Çiçeği Karnavalı tadında etkinlik olduğunu söyleyebilmek mümkün değil.

Adana Büyükşehir Belediyesinin devraldığı borç yüküne rağmen Altınkoza Film Festivalinin sürdürülmesi bile yerel yönetim için bir başarı sayılsa da gönül ister ki, tüm Adana halkını kucaklayan, Çukurova’nın bereketli topraklarında yaşayan sıcakkanlı insanların sahiplendiği ve kentin ekonomisine de katkısı olan bir organizasyon olsun.
Ve hatta Adana dan başlayarak bu coşku ve sevgi seli tüm yurda, dünyaya yayılsın.

Bir dünya markası olarak bilinen, herkesin birinci tercihi ve benimde yaşamımı sürdürdüğüm Bodrum’a da gelsin portakal çiçeklerinin kokusu, pamuk tarlalarının sıcaklığı, Torosların serin esintisi!

Bir Anadolu mozaiği durumunda olan, minyatür bir Türkiye diyebileceğimiz Bodrum da ortak bir kent kültürü oluşmasında eminim, yapılacak bu tür Anadolu motifli etkinliklerin çok büyük yararı olacaktır.

Çok uzun zamandır dile getirmeye çalıştığım Bodrum Anadolu Kültür Platformu ve buna bağlı Bodrum Anadolu Kültür Merkezi tam da bu tür bir kültür politikası için uygun bir projedir.

Bodrum’daki gizli milliyetçilik ve yerlicilik anlayışının kırılması, eşit yurttaşlık temelinde sevgi ve insan odaklı bir kent kültürünün oluşması için bu tür evrensel değerleri öne çıkaran çalışmalara gereksinim vardır.

Bodrum’a hiçbir katkısı olmayan ama hep Bodrum’dan beslenen asalakların önünü kesmek, üretken yaratıcı insanlara fırsat ve imkan tanımak adına Bodrum’da bir zihniyet değişime ihtiyaç vardır ve Bodrum sevdalısı herkesin de bu konuda çaba göstermesi, elini taşın altına koyması gerekiyor.

Kendilerini Bodrum’un sahibi görenlerin tek özelliği Bodrum da doğmuş olmaları, oysa bizler kendi özgür irademizle Bodrum’u “tercih” ettik.

Bugün yarımadanın neredeyse dörtte üçü yerlilerin dışarlıklı diye nitelediği insanlardan oluşuyor. Ama dörtte bir azınlık dörtte üç çoğunluğa hükmetmeye kalkıyorsa, orada bir yanlış var demektir.

Hiçbir ekonomik çıkar ya da kaygısı olmadan, Bodrum’a ölmeye gelmiş, yaşadığı kente değer katmaya çalışan bizler; bu kente kattığımız değer kadar da değer görmek istiyoruz.

Bodrum Belediye Başkanı Sayın Aras’a buradan çağrımdır. Bizlerin ortak bir Bodrum kültürü oluşturulması için gösterdiğimiz çabaya destek verin.