Devran Döndü...

"Gün ola, devran döne" diye bir deyiş vardır ya, umut dağıtan... İşte o gün olalı birkaç hafta oldu, devran dönmeye çalışıyor ama umut meçhulde...

Devran Döndü...

Ekabir Dünya ahalisi, gezegenlerine ayar veren devranı yoluyla yordamıyla karşılayamadı. Yeni Dünya düzeni, düzensiz bir kılıkta düze düze geliyor insanlığı... Dogmalar ayar gördü, değer yargıları baştan yargılanır oldu. Savaşlar durdu. Varoluş dalaşları, egemen oluş, alt ediş kavramları, kolektif insanlık bilincine yenilmek zorunda. Ego ve hırs süpürüldü deliğe...

Örneğin, Umre'nin niçin farz olmadığı anlaşıldı, polislerin kovaladığı bazı farkındalıksız hacıların göstermelik uhreviden çok, gösterişçi dünyevi bir kafada olduğu görüldü. Panik, ihtirası dizginleyemedi henüz. Tehdide kafa tutuluyor ama kafa yok Dünyalı'da... Duyarsızlık, duyarlılığı mat ederse, virüs güle oynaya devam edecek seyrüseferine, kasıp kavurarak. Mutasyonlar mutları yok etti.

Virüste evde kalmanın, depremde ev dışında olmak kadar önemli olduğu kavrandı, ama biraz... Bazı medya maymunlarının zırcahil oldukları anlaşıldı, sığ siyasi yorumculara kaldı virüs yorumları. Fırsatçı siyasiler ise yeni bir talan iklimi buldular muhterisçe.

Mekanik Avrupa'nın fos olduğu ortaya çıktı, çarkına çomak girdi... İzan düsturlarının oluşturulması gereği çıktı ortaya. İnsanlar ciddi düşünebilmeyi az çok öğrendiler, evrenin evrimi sindirilmeye başlandı.

Sosyal sorumluluklar, ülkelerarası  dayanışmalar nedense hep, sosyalist kesimden aciz kalan emperyalist kesime doğru aktı... Hegomonya ve egomania kavramları uçurumlardalar. İnsanlık bir gıdım evrim basamağı katetti, ancak vizyon hala flu, ders alamadı henüz Dünyalı.

Tüm Dünya'da ibadethaneler kapandı, dinler sorgulanarak iniliyor soruna. Şuur ve bilim ön plana çıktı. Dünya'nın dışında kaçılacak kalender bir yer olması gereği pekişti insanoğlunda.

Basit yaşanması gereği dank etti kafalara. Meydanı boş bulmuş abartılı yaşamlar sırıttılar, köşelerine çekildiler.
Gelecek umutlarımızın ahır gibi yerlerde yaşatıldıkları ortaya çıktı, lüks cafelere hop dendi. Bu fakir ülkede bunca cafenin ful çekmesine, dur uyarısı geldi.
Sınıf ayrımlarına eşitlikçi ölümle verildi ayarlar. Zengin ile fakir aynı virüsten ötürü ölebilme eşitliğine sahipken, aldıkları destek yine eşit olmadı.

Peki bundan sonra neler olur?
Biz bireysel oynayan bir milletiz...
Kollektif bir ekip çalışmamız yoktur...

Embesil Avrupalı ise hep ekip çalışmasıyla üretir, üleşir, yener ve yaşar. Tek başına hiçbir şey değildir. Çünkü güçlü devlete sırtını dayar hayat boyu İşsiz kalsa arkasında devleti vardır... 

Bu yüzden hayatla mücadele etme gereği yoktur. Ancak yine bu yüzden düşünce jimnastiği ile çalıştırılmayan beyin kıvrımları gelişmez, pratik zeka oluşmaz. Yine de devleti onu kucakladığı için zorluk yaşamaz...

Bizde ise, hayatla mücadele hep varolduğundan, beyin jimnastiği ile ayakta kalınır, pratik zeka gelişir, uyanıklığa da kullanılsa, birey hayatta kalacak mucizeleri sergileyebilir. Ama sağlıklı ekip çalışması yoktur, verimli olan aşağı çekilir, hepbanacılık üleşmeyi engeller, arkada da hiç bir zaman güçlü bir devlet olmadığı için, bireysel temayüzler ölü doğar... Bu handikap genlerimize işlemiştir. Bireysel başarılara ya başarısızlarca sahip çıkılır, ya da nötralize edilir.

Dükkanı kapatılan kahveci başının çaresine terk edilir... Esnaf toplu halde çökerken, çatırtı sesi yukardan duyulmaz. Sermayeye omuz verilir, fakirin omzu çöker. Zengin devlet adamlarının fakir devletlerindeki gibi ürer çaresizliklerin yapay virüsü... 

Eğer akıl yürütmeye başlayamazsak...