Dezenfekte İhtiraslar...

Dezenfekte İhtiraslar...

Ardıç ağacının yemişleri Ardıç kuşu için dayanılmaz bir çekim alanı yaratır, Ardıç kuşu Ardıç ağacına konar ve bu yemişleri yiyerek beslenir...

Ardıç ağacının tohumlarının kabukları, ardıç kuşunun kursağında patlayıp açıldıktan sonra, kuş dışkısını Ardıç ağacının dibine bırakır itinayla yakınına yayar...

Ve Ardıç ağacı bu gübreyle beslenip boy atar... Ve civarında yeni tohumlar oluşturur, onlardan yeni Ardıç ağaçları yeşerir.

Bu sarmala olsa olsa bir hayvan ile bir bitkinin kutsal varoluş ve hayata içgüdüsel tutunuş dayanışması denir ki, insangillerde bu dayanışmaya asla rastlanmaz.

Bunun ardındaki evrensel mesajı insanoğlunun ıskalamaması lazım... Küçücük kuş doğayı zenginleştirirken insan ne yapıyor? Kendini zenginleştirmeye çalışıyor. Zengin ülkeler ne yapıyorlar? Silah yapıyorlar, silah satıyorlar, savaşıyorlar.. Müzmin mağdur muhteris sınıf ile inanç suistimalcisi konsorsiyumun bezirganları, din kılıfında mazlumun ahını alıyorlar aheste aheste...

Yalın ve mütevazı yaşamayı unuttuk... Evrenin gizli yasalarını ve gönüllü dönen çarkını kırdık, basit teknolojilerimize feda ettik. Göksel yasaları dışlayan çekim alanlarımız, sahici yörüngelerimizle çarpışıyor. Vücudumuzdaki 1.400.000.000 mikrop bizi biz yapıyor, bizi taşıyor ve vücudumuzu ahenkle yönetiyor. Biz ise birbirimizi nötralize ediyoruz.

Nükleer santrallar yapabiliyoruz, derelerin akışını HES'leyebiliyoruz, düşman füzeleri birbirimize doğru rampalayabiliyoruz, kedinin fareyle oynadığı gibi gariban mültecilerin kaderiyle oynayabiliyoruz diye, ya da Mars'ta koloni kurabilecek hale geldik diye Evren bizi ayrıcalıklı bir tahta oturtmaz. Ancak tahta bir takoz oluruz Evren'in evrimine...

Atomu birbirimizin kafasında parçalarız ama, gezegenimizi birlikte yok etmekte olan kafasızlığımız Evren'de alay konusu olur.

Ejder meyvesi yiyip ejderha sanarız kendimizi, gözle göremediğimiz bir küresel tehlike bizi küre olarak bitkisel hayata sokabilir. Piknik yeri gibi kullandığımız AVM'ler kapatılır, sokağa bile düşmeyiz, eve kapanırız... Pencereler kapanır, kapılar sürmelenir bir virüse karşı, acz içinde.

Creme de la creme tayfasını ellerinde limon kolonyası, istifledikleri kirli mikroplu paralarını dezenfekte ederken yakalarsınız. 40 tl'lik özel alaşım kionalı siyes ekmeği yiyenler, bir devran virüsüyle somuna talim ederler.

Bir virüs iner Dünya'ya ki, iletişim virüsüne benzemez, işe gidemez, iş yapamaz olursunuz, real hayatınız da, sanal hayatınız da, ticaret hayatınızla beraber ihtirasınızın derinliklerine gömülür.

Milyarlık arabalarınızın kapı kolunu tutmanız risk taşır. Kotranızın dümenini dümen suyuyla dezenfekte edemezsiniz, özel uçağınız alanlarda, kağıttan uçağınız çocuğunuzun elinde risk taşır.

Ardıç kuşunun kursağında patlattığı Ardıç ağacı tohumları misali, sizin nebulanız bile patlasa, cümrünüz o virüs kadardır en fazla...

Gezegeninde kapladığı mikrobik hacim, gezegeninin Evren'de kapladığı yer kadar küçük olan muhteris insan, köklü bir pozitif mutasyon geçirip evrensel insan haline dönüşmedikçe ve ihtiraslarından arınıp, basit yaşamayı sindiremedikçe, görünmez küçük bir mahluk bile onu islah edip, istediği formasyonda ayar verecektir, o küçük insana, göksel mesajlarla... 

Evrenin virüsü kişiliksiz insan, kimliksiz bir virüse yenilmekte, öyleyse yıkıl beşer, cürümlerinin cürufu üstüne...